Varlık ve Adalet Arayışının Derin Yolculuğu
04 EYLÜL 2 dakika, 52 saniye 2 dakika, 52 saniye.
Adaletsizliğin daim olduğu her yerden midem bulanırcasına kaçtım. Kansızlığın ve kaygan olan her zemin, gezegenin en kokuşmuş ve ücra kalmış evrenlerinin zindanları kadar ağır ve bir o kadar yolsuz ve bıkkın gelmişti zihnime.
Dünyanın bunca güzel dediğimiz yaratıkları varken neden ötelenen, itilen ve kaybolup gitmeye mahkum olan canlılar olduğunu sorguladığım zamanların yolculuğunda aklımdan çıkmayan ve öylece mıh gibi kazınmış yazıtların olduğu tüm travmalarımın izlerine dokundum sakince. Doğru muydu tüm hissettiklerim yoksa yaralarım mıydı beni tekrardan yaralayan? Bilemedim ve bu döngü içinde bir lunaparkın dönme dolabı gibi döndüm durdum zihnimin sığ yerlerinde.
Her şeye ve tüm kurallara itirazım vardı. Neden böyle olmalıydı? Mesela zihin çarpık tüm yazıları, karmaşık tüm kelimeleri derli toplu okuyabiliyorken neden tüm imla kurallarına uyarak yazmak zorundaydım? Kim takdir ve tebrik edecekti beni ya da yaşamımda nece yer kaplayacaktı bu anlamsız hareket? Neden sorguladığımız her şey manasız olsa da sonu her daim birilerinin doğru saydığı doğrulara çıkmaktaydı ve biz bunları neden kabul etmeliydik. Öylece kalakaldım. Çünkü yaşam bunca sorguyu sormaya yetecek zaman ve yeri olan bir düzlem değildi. O da şekli itibariyle yuvarlak ve dönme dolaptı. Her bir zerresi ayrı karakteristik yapıda olan, kaygan, kayaç, sıcak, soğuk ve daha birçok duyguları barındıran bir nesneydi. Bütününe dokunamadığımız ama her parçasına nail olmaya çalıştığımız, bizden tamamen bağımsız ama bizleri oldukça etkileyen koca bir kütleydi. Ve korkutucu derecede havada asılı kalan ve aslında bir an da iğneyi değdirsen şişkinliği gidecek kocaman bir kütleydi. Ve biz yine koşulsuzca onun yaşamsal tüm faaliyetlerine maruz kalmak zorundaydık. -Tıpkı doğrularını ant olarak kabul ettiğimiz birçok şey gibi.
Ben benim. Etten ve kemikten. Serüvenim belki bana sorularak başladı belki de sorgusuz ve sualsiz. Bu beden de duyumsadığım her şey bana aitti. Yapılanların çoğu yapanlarda geçti bendeyse sonsuz olasılık cümlelerin yer aldığı, sonsuz delikler açarak bazen o deliklerden çiçekler açtırarak bazen yığınla kusmuk saçtırarak varlığını sürdürmeye çalışan gerekli gereksiz enerjiler ile dolup taşan varlığıma ek olarak beni dünyamdan soyutlayan sonsuz varsayımlarla buraya kadar geldim. Köle olmadım çokça köleleştirilmeye çalıştım. Baş kaldırdım çokça baş eğdirilmeye çalışıldım. Sonsuz varlığıma can olanları sorguladım, sonsuz küstüm, sonsuz barıştım. Sonsuzluk diye bir şey var mı diye döndüm aklıma danıştım; Sonsuz sonsuzluğun içinde bir girdap, ey zihni harap” diye cevap aldım. Ben doğdum, benliğimle dolaştım, çiçek açtım, kızıl sularda gezdim. Tanıdıklarım bir bir giderken gerçekliğin soğukluğunda öylece kaldım ve kanıtsadım. Yaşam bu, dedim. -Tıpkı doğruyu bulanların doğrularını savunduğum gibi, teslimiyetle kabullenişte kaldım.
