Kızıl Napolyon: Võ Nguyên Giáp
01 MART 31 dakika, 46 saniye 31 dakika, 46 saniye.
Kızıl Napolyon: Võ Nguyên Giáp
“Askeri sanatımız, silahlı güçleri teçhizat ve teknik olarak hala zayıf olan, ama maddi olarak çok güçlü bir düşmana karşı savaşmak için ayaklanan küçük bir ulusun askeri sanatıdır."
Nguyen Tat Thanh 1890’da bir Konfüçyüs âliminin oğlu olarak Orta Vietnam’da dünyaya gelmiştir. Ho Şi Minh (Aydınlatan Kişi ) onun benimsediği takma isimlerden biridir. Fransızlara karşı faaliyetlere katıldığı için okuldan atılınca 1911’de ülkesini terk edip buharlı bir gemide aşçı yamağı olarak çalışmaya başlamıştır. Bütün dünyayı dolaştıktan sonra Fransa’ya yerleşmiş, geçinmek için ufak tefek işlerde çalışırken giderek sömürgecilik karşıtı faaliyetlerin içinde yer almıştır. 1920’de Fransız Komünist Partisi’nin kuruluşu sırasında oradadır ve üç yıl sonra, Komitern’ in Uzakdoğu Bürosu’nda çalışmak üzere çalışmak üzere Moskova’ya gitmiştir. Yirmi yıl boyunca Komitern temsilcisi olarak çalışmıştır. Bu görevi sırasında, 1930’da Hong Kong’da Hindiçini Komünist Partisi’nin kurulmasına yardım etmiş ve bu faaliyetlerinden dolayı bir buçuk yılını bir İngiliz hapishanesinde geçirmiştir.

Ho, biyografisini yazan bir araştırmacının ifadesiyle “kusursuz bir Stalinist olmakla birlikte, samimi ve alçak gönüllülük, iyilik ve basitlik” içeren bir kişilik yansıtıyordur. Bu özelliklerinden dolayı Bac Ho ( Ho Amca) adıyla tanınıp sevilen bir insandır. Asla Mao gibi hazlarını tatmin peşinde koşan bir megaloman olmamıştır. Ho ve az sayıdaki yandaşı Çin sınırından sadece bir mil uzaktaki Pac Bo’da gerilla üsleri kurup sonunda Halk Ordusu haline gelecek olan bir kuvvet oluşturmuşlardır. Ho daha fazla destek bulma umuduyla Çin’e dönmüş fakat burada milliyetçi rejim tarafından tutuklanarak on sekiz ay hapis yatmıştır. Serbest bırakıldığında irtibat kurduğu OSS ( Amerika Operasyon Destek Sistemi), Japon karşıtı operasyonları kolaylaştırması amacıyla onun karargâhına küçük bir ekip göndermeye razı olmuştur. Silah ve eğitim sağlayan Amerikalılar daha da önemlisi, Ho sıtma ve dizanteriye yakalandığı zaman onu tedavi etmiştir. Yani, gelecekteki düşmanlarının hayatını kurtarmışlardır.

Bir efsaneye göre, Soğuk Savaş paranoyasına kapılan ABD onu geri çevirmese, Ho bir Amerikan müttefiki olabilirdi. Özellikle OSS ondan epey etkilenmiştir. Hazırlanan bir raporda Ho, “ülkesinin ekonomik kalkınması için Amerikan yöntemlerini hararetle savunan inançlı bir demokrat” olarak tanımlanmıştır. Mao gibi inançlı bir komünist olduğu kadar inançlı bir milliyetçidir. “Sosyalist Blok” ile ittifak kuran tek partili bir devlet yaratırken, “kapitalist kampı” bölmek amacıyla Amerikalılarla ilişkilerini kullanmıştır. Japonların yenilgisinden sonra açık bir şehir haline gelen başkent Hanoi’nin çok katlı binaları ve geniş bulvarında 2 Eylül 1945’te kızıl bayraklar dalgalanmıştır. O gün Ho Şi Minh, Mao tarzı ceketi ve kauçuk sandaletleriyle Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ederken ABD Bağımsızlık Bildirisi’nden alıntılar yapmıştır.

Cumhuriyetin ilanının ardından yapılan seçimler sonucu bir koalisyon kurulmuş, fakat komünistler bütün kilit mevkilere sahip olurken Ho da başkanlığı ve dışişleri bakanlığını üstlenmiştir. Çok geçmeden CIA raporunda, “Her yanda korku duygusu hâkimdi” diye tanımlanan bir ortamda, komünist olmayan politikacılar birer birer öldürülmüş veya gizli polis tarafından hapse atılmıştır. Viet Minh’in iktidarını sağlamlaştırma girişimleri, Müttefik Kuvvetleri Japonları teslim almaya geldiğinde önemli bir başarısızlığa uğramıştır. Ülkenin kuzeyine Çinliler, güneyine İngilizler girmiştir. İmparatorluğu yeniden kurmanın yollarını arayan Fransızlar da çok uzakta değillerdir. İngiliz ve Fransızlar 1945’te Saygon’u Viet Minh’den çıkarmıştır. 23 Kasım 1946’da bütün Viet Minh askerlerinin eski sömürge limanı Haiphong’u tahliye etmesini isteyen Fransız komutanı, savaş gemileri, uçak ve toplarla şehre ateş açılmasını emrederek binlerce sivilin ölümüne yol açmıştır. Viet Minh, 19 Aralık’ta Hanoi’de bir ayaklanma başlatmış, ancak tetikte olan Fransızlar onları geri püskürtmeyi başarmıştır. Viet Minh liderleri kuzeyin uç noktalarındaki geçit vermez yerlerde bulunan barınaklara çekilmiştir. Viet Bac olarak bilinen ve ormanlık dağlarla kaplı bir bölgede eğitim kampları, kışlalar, okullar ve hatta basit silah fabrikaları kurmuşturlar.
Fransızlar Viet Bac’a karşı büyük bir taarruzu ancak 7 Ekim 1947’de başlatabilmiştir. Lea operasyonunu 1137 paraşütçünün doğrudan Viet Minh karargâhına inmesiyle başlamıştır. Onları, asileri kıskaç altına almayı amaçlayan motorize birlikler izlemiştir. Ho Şi Minh bu baskından kıl payı kurtulmuştur. Fakat Viet Minh kuvvetleri ağaçları devirip mayınlar döşemiş, köprüleri tahrip ederek siperler kazmıştır. Böylece zırhlı birlikler dar ve dönemeçli çıkmazlara saplanıp kalmıştır.

Ho Şi Minh stratejisinin ana hatlarını 1946’da bir Amerikalı gazeteciye anlatmıştır. Fransızların daha üstün bir gücü olduğunun farkında olan Ho, “Fakat bizim de en modern top kadar güçlü bir silahımız var ki, bu da milliyetçilik!” demiştir. Sürmekte olan çatışmayı “ bir kaplan bir fil arasındaki” savaşa benzetmiştir. “ Eğer kaplan hareketsiz durursa fil onu güçlü dişleriyle parçalar. Fakat kaplan hareketsiz durmaz. Gündüzleri ormana gizlenir ve geceleri ortaya çıkar. File arkadan saldırarak iri parçalar koparır, tekrar ormanın karanlığına gizlenir. Fil ise yavaş yavaş kanayarak can verir.”
“Ho’nun fil avcısı, daima birinci sınıf bir stratejist olarak hatırlanacak olan Vo Nguyen Giap”
“Ho’dan yirmi yaş küçük olmasına rağmen iki adamın pek çok ortak noktası vardı. Mao ve Tito ’nun aksine ikisi de köylü değildi; ikisi de yoksul olmakla birlikle saygın Mandarin sınıfına mensuptu. Hatta Fransız karşıtı faaliyetleri yüzünden aynı okuldan atılmışlardı. Gelecekteki düşmanları Ngo Dinh Diem de bu okuldan mezundu. Ho’nun aksine Vietnam’dan ayrılmayan Giap iki yıl hapis yattıktan sonra eğitimini tamamlamayı başardı.
1937’de Hukuk Fakültesinden mezun olan Giap aynı yıl Komünist Parti’ye katıldı. Ardından tarih öğretmeni olarak çalışmaya başladı ve bir yandan da Fransız karşıtı gazeteler yayınladı. Tutuklanmamak için, 1940’ta Çin’e gitti. Komünist yoldaşları olan eşi ve baldızı Fransızlar tarafından yakalanıp işkencede öldürüldü. Ho’nun ilk karısı da Fransız hapishanesinde ölmüştü. Bu yüzden iki adam da Fransızca konuşan elit sınıfa mensup olmalarına karşın sömürgeci yönetimden nefret etme konusunda son derece yoğun kişisel nedenlere sahipti.

Genç yoldaşının zekâsı ve kararlılığından etkilenen Ho, hiç resmi eğitim almamasına rağmen onu askeri işlerin sorumluluğunu üstlenmesi konusunda yönlendirdi. Giap daha sonraları “Gittiğim tek akademi ormanlardı.” demişti. Giap kendi kendini yetiştirmiş dahi bir askerdi. İlk ilham kaynağı seferlerini ezbere bildiği Napolyon’du. Ayrıca uzak geçmişte Çin ve Moğol istilalarına karşı çarpışan Vietnamlı kahramanların yürüttüğü gerilla savaşlarını iyi biliyordu. En büyük esin kaynağı Mao Zedong’du. Onun yurt içindeki hasmını yenmek için geliştirdiği stratejisini birebir ve başarılı bir biçimde geliştirerek art arda iki yabancı düşmanla savaşmak için kullandı.” (syf.155)
Mao gibi Giap da üç aşamalı bir kuvvet tarafından sürdürülecek bir mücadele planlamıştır. Önce “yerel gerilla savaşı” ardından “hareketli savaş” ve nihai olarak “genel ayaklanma” yürütecektir. Bu aşamaları nizami ordu gerçekleştirirken, tam zamanlı savaşanlardan oluşan bölgesel kuvvetler; sabotaj eylemleri düzenleyecek, istihbarat ve lojistik destek sağlayacaklardır. Kalabalık bir köylü milis kadrosu ise bu orduyu destekleyecektir. Köylüleri seferber etmek üzere gönderdikleri kadrolara “küstahça davranmamaları” ve hatta pirinç hasadına yardım etmeleri konusunda talimatlar vermiştir. Kadrolar, köylülerin çoğunluğunu kendi saflarına çektikten sonra “işbirlikçileri” ve “toprak ağaları” tasfiye edecektir. Toprakları en yoksul köylülere dağıtılacak ve onlar da buna karşılık Viet Minh’e asker ve vergi verecektir. Bu taktikler nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Roman Katoliklerin yaşadığı köyler ile Cao ve Hoa Hoa dinlerinin yaşadığı bölgeler dışında son derece etkili olmuştur. Taylar ve Medar gibi dağlarda yaşayan etnik azınlıklar da Viet Minh’in örgütlenmesine karşı direnmiştir. Fransızların Montagnardlar dediği bu dağlı halkların 15.000 kadarı, Binbaşı Roger Tringuer gibi girişimci istihbarat subaylarının kurduğu gayrinizami birliklere katılmıştır. Viet Minh’e karşı gerilla taktikleri kullanan Tringuer daha sonraları önde gelen kontrgerilla teorisyeni olmuştur. Ne var ki sömürgecilik davası Vietnamlıların büyük bir kısmına hitap etmemiş ve bu durum Fransa’nın savaş çabalarına ölümcül darbeyi indiren unsur olmuştur. Fransa ciddi oranda Amerikan yardımı almıştır. 1954’te ayda 30.000 tondan fazla askeri malzeme gelmiştir. Bunların arasında bombardıman uçakları ve bombaların yası sıra miğfer ve çelik yelek gibi malzemeler de vardır. Ancak Fransızlar, ülkeye tam bağımsızlık verme konusunda Amerikan tavsiyesini sürekli reddetmiştir. Fransızların kullandığı taktikler zarar vermiş, bir İngiliz lejyoner, “Tamamen masum olan köylülere tecavüz edilmesi, dövülmesi, işkence yapılması ve köylerin yakılması sıradan olaylardı.” yazmıştır. Çoğunluğu İkinci Dünya Savaşında yaşı küçük olduğu için savaşamayan Almanlardan oluşan Lejyonerler, işledikleri cinayetlerin veya tecavüzlerin sayısıyla, kullandıkları işkence yöntemleriyle ya da çaldıkları para, mücevher ve eşyalar ile övünmüştür. Viet Minh firarilerinden oluşan yerli destek birlikleri daha da kötüdür. Halk; hırsızlık, şantaj ve haraç kesme alışkanlıklarından dolayı onlardan korkup nefret etmiştir.

“Gittiğim tek akademi ormanlardır.”
Giap yeni askerlerini kullanarak 1950 Sonbaharında, Çin sınırı yakınındaki 4 numaralı Kolonyal Karayolu boyunca tehlikeli bir şekilde dizilmiş Fransız karakollarına saldırı başlatmıştır. Fransızlar Caokang’daki kaleyi tahliye etmeye çalışmış, ancak hem geri çekilen askerlerin hem onların yerine gelecek kuvvetin imha edilmesi sonucu Fransızlar 4500 asker kaybetmiştir. Ve Viet Minh, koca bir tümeni donatacak kadar teçhizat ele geçirmiştir.
Hanoi’nin kuzeyindeki alan tamamen kendi kontrolüne geçince Giap’ın kendine güveni artmıştır. Büyük bir gücü ve süper bir gücü alt eden general olarak 20. yüzyılın en başarılı direniş komutanlarından biridir ama aynı zamanda felakete yol açabilecek yanlış hesaplamalar yapmaya yatkındır. 1968’deki Tet Saldırısı, askeri açıdan başarısız ama siyasi bir başarı haline gelmiştir. Oysa Giap 1951 başında, savaşı çabuk bitirmek amacıyla bir saldırı başlattığında böyle bir umut ışığı yoktur. Saldırının hedefi kuzeyin en kalabalık bölgesi ve ekonomik merkezi olan Kızıl Nehir Deltası’dır.
Giap’ı durdurma işi bölgeye yeni gelen, hırslı ve otoriter Fransız komutanı General Jean de Lattre de Tassigny’ye düşmüştür. “Tek bir santim bile vermeyeceğiz” diye ilan ederek morali çökmüş Seferi Kolorduyu toparlayıp Viet Minh saldırısını geri püskürtmüştür. Saldırıya katılanlar düz delta arazisinde yakalanmış, Amerikalıların yeni gönderdiği Napalm bombalarıyla kelimenin tam anlamıyla canlı canlı kavrulmuştur. Böylece Vietnam’da ilk kez kullanılan ve 980 santigrat derecede yanan bu kimyasal cehennem silahı, 1960’larda da ABD kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılmıştır. Bir Viet Minh subayı bu silahı şöyle anlatmıştır: “ Cehennem, büyük ve yumurta biçimli kılıflar içinde geliyor… Dalga dalga her yöne dağılan ve önüne çıkan her şeyi yakan bu alevlerden kaçmanın yolu yok.”
Giap, 1951 yazında saldırıya son verdiğinde 20.000’in üzerinde adam ölmüş ve yaralanmıştır. Viet Minh bunun ardından gerilla ağırlıklı stratejisine geri dönmüştür. Tet Saldırısından sonra da bunu tekrarlamıştır. 1953’te 228.000 asker ve destek kuvvetine sahip Seferi Kolordu’da bu gücün sadece 52.000’i Fransız’dır. En büyük etnik unsur 70.000 kişiyle Vietnamlılardır. Onları 48.000 Kuzey ve Batı Afrikalı, 19.000 Lejyoner takip etmiştir. Lejyonerlerin yüzde 60’ı Alman’dır. İmparator Bao Dai yönetimine bağlı Vietnam Ulusal Ordusu’nun elinde de 160.000 asker ve destek kuvveti vardır. Ancak bunlar köklü eğitilmiş olmanın yanı sıra sömürgeci bir güç adına savaşmaya isteksizdir.
Ne var ki, Fransız insan gücünün büyük bir kısmı stratejik mevkilere çakılıp durumdadır. Kızıl Nehir Deltası’nı kuşatan 90’dan fazla kaleye sahip De Lattre Hattı’nda 82.000 asker görev yapmıştır. Bu yüzden, asilerin bölgelerine harekât yapmak için, müstahkem mevkilerinden ayrılarak onların peşine düşememişlerdir. Fransız ordusu kendi tahminlerine göre 1953’te Vietnam’ın sadece yüzde 25’ini kontrol ediyordur. Hava karardıktan sonra Saygon’un bile birkaç kilometre dışına çıkmak tehlikelidir.
“Sürekli değişen Fransız komutan kadrosu gerillaları köylerden uzak tutmaya güçlerinin yetmediğini gayet iyi bildiğinden, Viet Minh kuvvetlerini Fransız ateş gücünün daha üstün olacağı konvansiyonel bir savaşa çekmeye çalıştı. 1953’te felaketle sonuçlanan Castor Harekâtı’nın doğuşuna bu çaba yol açtı. Hanoi’den 300 kilometre uzakta ve sadece havadan ulaşılabilen Dien Bien Phu’da bir üs kurulmasına karar verildi. General Henri Eugene Navarre, Chinditlerin yaptığı gibi havadan ulaşılan bu karakolun, komünistlerin Laos’a geçmesini ve iki taraf için de kazançlı bir kaynak olan afyon üretimini ele geçirmesini engelleyeceğini umuyordu.
Navarre’in tahminine göre Giap’ın bu “kirpiye” saldırmaktan başka çaresi kalmayacak, bu durumda Viet’ler vadi tabanında kıyıma uğrayacaktı. Navarre’in ön göremediği olay, Viet Minh’in girilmesi imkânsız ormanda yüzlerce kilometre boyunca toplarını nakletme olanağı bulacağı, üstünlüğü ele geçireceğiydi.” (syf.161)

Kasım 1953 sonlarında Fransızların Dien Bien Phu’yu tahkim ettiği istihbaratını alan Giap, derhal kuvvetlerini hazırlamaya başlamıştır. Sonunda altı nizami tümeninden dördünü bir araya getirmiştir ki bu 50.000 muharip asker ve 50.000 destek personeli demektir. Yüz binlerce köylünün sevk edilmesini gerektiren bu birliğin teçhizat ve malzemelerinin nakliye süreci, modern askerlik tarihinde benzerine çok az rastlanan destansı bir girişimdir. Ağır teçhizat taşıyan Rus yapımı Molotove kamyonlarının geçebilmesi için balta girmemiş ormanlarda yollar açılmıştır. İkmal maddelerinin büyük bir kısmı Giap’ın “sonu görünmeyen bir insan zinciri” diye tanımladığı şekilde taşınmıştır. Malzemeler elle itilen yük bisikletleri veya omuzlara asılan bambu boyunduruklarıyla nakledilmiştir.

Bir Viet Minh askeri o günleri şöyle anlatmıştır: “ Yamacı çıkarken topun önüne geçmiş yüzlerce insan uzun halatları, santim santim çekiyordu... Meşalelerin ışığında bir topu 500 veya 100 metre çekebilmek için bütün bir gece harcanıyordu.” Topun biri dere yatağına kayar gibi olunca bir asker kendini topun tekerleğinin altına atmıştır. Bu kahramanca çabalar sonunda Viet Minh, Dien Bien Phu’yu 206 sahra topu ve havanla kuşatmayı başarmıştır. Bu silahların arasında 105 milimetrelik obüsler ve 37 milimetrelik uçaksavar topları da vardır.

Fransızlar, Albay Christian de Castries komutasında kendi mevzilerini tahkim etmek için deli gibi çalışmıştır. Fransızların başlıca ateş gücü 24 adet 105 milimetrelik toptan ve 4 adet 155 milimetrelik obüsten oluşuyordur. Obüsler kırk kiloluk mermileri on beş kilometreden bile uzağa atabilecek kapasitededir. Viet Minh ’in elinde bununla kıyaslanacak düzeyde bir silahı olmamakla birlikte toplarının toplam sayısı Fransızların iki veya üç katıdır. Savunma mevzilerinde 10.813 asker bulunurken, kuşatma başladıktan sonra çoğu gönüllü olan ve paraşütle indirilen takviyelerin gelmesiyle birlikte bu sayı 15.090’a çıkmıştır. Bu kuvvet çatışma esnasında, günde 180 ton malzeme tüketmiştir. Şarap ve peynir de dâhil olmak üzere bu malzemeler yine havadan atılmıştır. Fransız kuvvetlerinin Dien Bien Phu’ya geldiği ilk günden itibaren çatışmalar aralıklarla sürmüştür. Tellerin dışına çıkmaya cesaret eden birlikler ağır bedel ödemiş, içeride kalanlar zaman zaman açılan top ateşi sonucu kayıplar vermiştir. Bu ön çatışmalar sırasında 1000 kişi ya da garnizonun yüzde 10’u ölmüş ve yaralanmıştır. Gerçek anlamdaki kuşatma 13 Mart 1954’te öğleden sonra başlamıştır. Bir yabancı lejyon çavuşu, “Top mermileri bir dolu fırtınasını andırırcasına üzerimize yağıyordu. Koruganlar ve siperler birer birer çöküyor, insanlar ve silahlar bunların altına gömülüyordu.” diye anlatmıştır.
“Artık her şey bitti. Vietler burada!”
Gizlice kazdıkları ilerleme siperlerinden çıkan Viet askerleri, subaylar ve çavuşlara kalmıştır. Öncü Viet kolu unsurları dikenli teller ve mayınlı alanların içinden delikler açmak için Bangalero Torpidoları kullanmışlardır. Açılan gediklerden içeri giren Vietler, savunmacıların ateş gücüne aldırmadan çılgın gibi saldırmıştır. Bir manga komutanı makineli tüfek ateşini geçici olarak durdurup yoldaşlarının ilerlemesini sağlamak için vücudunu kahramanca koruyan önündeki makineli tüfek yuvasına siper etmiştir. Lejyonerler cesaretle çarpışmalarına rağmen gece yarısından sonra bir subay telsizden şu mesajı geçmiştir: “ Artık her şey bitti. Vietler burada. Benim mevziimin üzerine ateş açın, tamam.”

Viet Minh topçusu birkaç gün içinde iniş pistini kullanılmaz hale getirmiştir. O andan itibaren takviye kuvvetleri ve ikmal maddeleri ancak paraşütle indirilebilmiştir ki bu bile tehlikelidir. İkinci kez kuşatma başladıktan sonra Dien Bien Phu’ya inen Bigeard ve taburu, Eliane-1’i geri almak için 10 Nisan’da cesur bir çaba harcamıştır. Bacağına kramp giren Bigeard, sekiz adet telsizi bir orkestra şefi gibi kullanarak Eliane-4’ün içine kazılmış bir siperden yönetmiştir. Sabah altıda başlayan taarruzda on dakika süren yaylım ateşiyle düşman mevzilerine 1800 mermi atılmıştır. Atışlar biter bitmez paraşütçüler küçük takımlar halinde tepeye tırmanmıştır. Bu takımlar mümkün olduğunca hızlı hareketler edip, bir sonraki dalgada silinip süpürülecek olan direniş ceplerini geçmiştir. Çalışan alev makineleri koruganların işini bitirmiş, bir alev ırmağının ardından havaya yanmış insan eti kokusu yayılmıştır. Taarruz edenler öğleden sonra tepeye vardığında 100 kişilik ekipten 77’si ölmüş veya yaralanmıştır. Bigeard, “Vietleri son adamına kadar yok etmek zorunluydu. Hiçbiri geri çekilmiyordu. Giap’ın eğittiği bu adamlar ne harika savaşçılardı.” diye yazmıştır. Bu “harika muhariplerin” 200 kişiden oluşan yeni bir kuvveti birkaç saat içinde tekrar saldırıya geçmiştir. Bigeard’ın elindeyse birkaç yüz yabancı Lejyoner ve Vietnamlı paraşütçüden oluşan ihtiyat kuvveti vardır.

Çürüyen cesetlerle dolu göğüs göğüse saatler boyu süren çatışmalar, topçu ateşinin kulakları sağır eden gürültüsü ve gözleri kör eden tozu sonunda, Viet Minh kuvvetleri öğlenden sonra saat üçte, en az dört yüz ölü bırakarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Eliane-1, kendisini savunanların bölüklerini birer birer yutan Birinci Dünya Savaşı tarzı amansız ataklara yirmi gün daha dayanabilmiştir. Bigeard’ın tırnağıyla kazıyarak kazandığı zafer, garnizonunun yavaş yavaş boğulmasını ancak biraz geciktirmiştir. Mevziler birer birer düşmüş, her hamle Viet Minh ‘in toplarının ana kampa biraz daha yaklaşmasını sağlamıştır. Tarihçi Martin Windrow’un sözleriyle, “koruganlarda tek bacaklı Fransız askerlerinin makineli tüfek kullandığı, tek kollu ve tek gözlü arkadaşlarının onlara mühimmat taşıdığı” mayıs başlarında kaçınılmaz son belli olmuştur. Fransızların son ümidi ABD Hava Kuvvetleri’nin yardıma gelmesidir. Ama Başkan Eisenhower bunu reddetmiştir. 7 Mayıs 1954’te Giap’ın askerleri komuta sığına iyice yaklaştığı sırada General Castries çatışmaları durdurma izni almıştır. Ana kamptan son mesaj akşam 5.50’de gönderilmiştir: “Her şeyi havaya uçuruyoruz. Elveda…”
Bu elli beş günlük kuşatmada, toplam 15.000 savunmacıdan 10.261’i sağ kurtulup teslim olmuştur. Toplam sekiz yıl süren savaş, Fransa’nın 92.000 askerinin ölmesine mal olurken, Hindiçini Birleşik Devletleri de 27.000 asker kaybetmiştir. Viet Minh ’in kayıplarıysa daha ağırdır; Dien Bien Phu’da tahminlere göre 25.000 nizami asker ölmüş ve yaralanmıştır. Fakat bütün savaş boyunca kaybettiği insan sayısı 250.000 olarak değerlendirilmiştir.
“Bu savaş, modern Batılı bir imparatorluğun sömürgecilik yolunda aldığı en ağır yenilgiydi.”

Düşmanlarının nihai olarak yenileceğini daha 1946’da gören Ho Şi Minh, Fransız diplomata şunları söylemiştir: “ Biz sizin bir adamınızı öldürürken siz on adamımızı öldüreceksiniz, ama sonunda tükenen siz olacaksınız.”
Vietnam en azından geçici olarak, on yedinci paralelden ikiye bölünmüştür. Kuzeyin kontrolü Viet Minh’e olurken, güneyde Ngô Đình Diệm başkanlığında komünist olmayan bir yeni hükümet kurulmuştur.
“İkinci raunt; Fransızlardan sonra Amerikalılar!”
ABD’nin yeni başkanı John F. Kennedy, Mao Zedong ve Che Guevara’nın eserlerini okuduktan sonra yer altı savaşı adını verdiği mücadelede Amerikan savaşma kapasitesini artırmaya karar vermiştir. Yemin ettikten kısa bir süre sonra “Sessiz Amerikalı” ve “Çirkin” adlı kitaplarıyla ünlü bir askeri danışman haline gelmiş olan General Lansdale’i Oval Ofis’e çağırıp ona Saygon’a elçi olarak atamaktan bahsetmiştir. Ancak Dışişleri Bakanı Dean Rusk bu teklife engel olmuştur, zira Lansdale bir “ekip oyuncusu” değil “yalnız kurt” olmakla ün kazanmıştır. Lansdale ’in ünü ABD’li bürokratları öfkelendirmiş ve onu üst düzey yetkililerin hışmına uğratmıştır. Bu nedenle Domuzlar Körfezi Operasyonu planlanırken devre dışı bırakılmıştır. Sayısı 1500’ün altındaki sürgünle Normandiya Çıkarması tarzı bir çıkarma yapmanın intihar olacağını düşünmüştür. O, küçük bir gerilla kuvvetiyle işe başlamayı, yavaş yavaş iyi niyet taşları döşemeyi tercih ediyordur. “Firavun Faresi” adlı birkaç unsurun katıldığı operasyonun şefi olarak Castro’yu devirmeye yönelik çabaların içinde yer almıştır. O Küba’da “halkın sıcak, anlayışlı, sempatik onayını kazanacak” bir darbeyi örgütlemeye çalışırken bütün üstleri sabırsız davranmış hızlı eylem istemişlerdir. Bunun anlamı Castro’ya suikast yapacak komando baskınları demektir. Ama bu ve benzeri girişimler fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

“1960-1962 yılları arasında genelkurmay başkanlığı yapan General George Decker, “iyi bir asker gerillalarla başa çıkabilir” diye özetlemiştir.
“Yüzyıllar boyunca aynı duyguları yaşayan pek çok askerin düşleri Antik Çağda’daki Makabiler, 19. Yüzyıldaki İspanyol gerillalar ve 20. Yüzyıldaki İrlandalı Cumhuriyetçiler gibi isyancılar tarafından yıkılmıştı. Aslında gerilla savaşı taktik bakımdan hafif piyade operasyonlarıyla aynı unsurları kullanmasına rağmen stratejik bakımdan, iki kuvvet arasında açık bir meydanda, kumsalda, denizde ya da havada yapılan çatışmalardan tamamen farklıydı. Düşük yoğunluklu çatışma halkı zapt edip halkı kontrol altında tutmayı gerektirmektedir. Ateş gücünün ayrım gözetmeksizin kullanılması, gereksiz sivil kayıplara yol açarsa ters tepebilir ve dolayısıyla daha çok sivilin asilerin safına geçmesine neden olur.”
ABD Silahlı Kuvvetleri’nin Vietnam’da bu dersi öğrenmesinin bedeli çok yüksek olmuştur. Lansdale ayrıldıktan sonra özellikle Kuzey Vietnam’ın 1960’ta savaşı güneyde sürdürmek üzere Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni kurma kararıyla birlikte durum ciddi biçimde kötüleşmiştir. Lansdale,1961’deki kısa ziyaretinde komünistlerin “Güney Vietnam’ın en verimli bölgesine sızabilmesinden ve neredeyse tamamını kontrol altına almasından dolayı” şoka girmiştir.
Diệm ise başkanlık sarayında giderek tecrit olmuştur. Kendisi ayrılsa bile Diệm’in etrafında onu demokratik reformlar yapmaya sevk edecek güvenilir bir muhatabı kalmamıştır. Bunun yerine, Güney Vietnamlı bir yetkilinin “tam anlamıyla Makyavelist bir karakter” dediği, kardeşi Ngô Đình Nhu’nun avcunun içine düşmüştür.
Güney Vietnam’da Lansdale sonrası dönemde en umut verici kontrgerilla girişimi Sir Robert Thompson’ın ısrarıyla uygulanmaya konan “ Stratejik Küçük Köyler” programı olmuştur. Thompson, Lansdale gibi geçmişe sahip az sayıdaki seçkin kontrgerilla uzmanlarından biridir. Fakat bu program Ngô Đình Nhu’nun yanlış yönlendirmesiyle yürümemiştir. Çok kısa zamanda sayıları artan bu köyler acemi Güney Vietnam Ordusu tarafından korunamamış ve Vietkong’un buralara sızması önlenememiştir.

Kennedy suikastının üzerinden bir ay geçmeden, Diệm de Amerikan destekli bir darbe sonucu öldürülmüştür. Stratejik Küçük Köyler programı da gözden düşmüştür. Yeni başkan Lyndon Johnson zor bir seçimle karşı karşıya kalmıştır. Ya daha fazla askeri güç kullanacak ya da müttefiklerinin çöküşüne göz yumacaktır. 1965’te Tonkin Körfezi’nde istihbarat toplama görevi yapan iki Amerikan destroyerine, sözde Kuzey Vietnam saldırısına (böyle bir saldırı olmamıştır.) karşılık vermek üzere “Gök Gürültüsü Operasyonu” başlatmıştır. İlk Amerikan kara birlikleri, hava üslerini korumak amacıyla gönderilse de bunlar kısa süre sonra faal muharip görevler üstlenmiştir. 1965 sonunda güneyde 184.000 Amerikan askeri varken, bu sayı istikrarlı biçimde artarak 1969’da 540.000’e çıkmıştır. Kuzey Vietnam bu gelişmeye, nizami askerlerini Vietkong’la birlikte savaşması için güneye göndererek karşılık vermiştir. Bu durum güvenlik ortamının iyice bozulmasına yol açmıştır. ABD’nin içindeki durumsa daha kötüdür. Savaş ülkede halk desteği bulmadığı gibi, gençlerin askere alınması üniversite kampüslerinde protesto gösterilerini tetiklemiştir.

Vietnam’daki Amerikan askeri Yardım Gücü’nün komutanı olan General William Childs Westmoreland’ın nazik bir güneylidir. İkinci Dünya Savaşı ve Kore Savaşı’nda çarpışmış bu tecrübeli asker Konvansiyonel harekâtlar konusunda çok iyi eğitim almıştır. Tecrübesi ve eğitimi, Wehrmacht (Almanlar) ya da Kore Halk Ordusu gibi birliklerin tersine açık alanda savaşmayan bir düşmanla karşılaşmasına yeterli değildir. 1964’te Westmoreland’ın Vietnam komutanlığına atanması ilk kez gündeme geldiğinde bir tuğgeneral şu uyarıda bulunmuştur: “Onu atamak büyük bir hata olur. O intizama çok önem verir... Oysa bu kontrgerilla savaşı. Bu savaşın nasıl yapılacağı konusunda hiçbir fikri yok.” Bu tahmin trajik bir şekilde gerçekleşmiştir.
Westmoreland’ın direnişi bastırma konusunda kısıtlı tecrübesine dayanarak iki kelimelik bir çözümü vardı: “Ateş Gücü.”
ABD uçakları Vietnam Savaşı’nda, İkinci Dünya Savaşı’ndan daha çok bomba atmış ve bunların büyük bir kısmı Güney Vietnam topraklarına isabet etmiştir. Komünist askerler her fırsat bulduklarında Amerikan birliklerine darbe vurmaya devam etmiştir. Bir Zamanlar Askerdik adlı kitaba ve filme konu olan 1965’teki ünlü la Drang Vadisi’ndeki muharebede de aynı durum söz konusudur. Buna karşılık Kuzey Vietnam ve Vietkong birlikleri düşmana fazla pusu ve baskın fırsatı vermemiştir. Ateş gücünün bu denli yoğun kullanılmasının tek sonucu olarak çok büyük miktarda zayiat ve göçmen yaratmış, dolayısıyla Güney’in halkını Kuzeydekilere yaklaştırmıştır.

General Westmoreland, direnişçilerin dolaşımını Ho Şi Minh Yolu adı verilen ve Kuzey Vietnam, Laos, Kamboçya’dan gelen yolların Güney Vietnam’a devam ettiği karayolu ağını keserek engellemeyi ummuştur. Fakat bunda asla başarılı olamamıştır çünkü çetin koşullara alışkın gerillalar yaşamlarını sürdürmek için kamyonlar dolusu malzemeye ihtiyaç duymuyorlardır. Üstelik Kamboçya’nın Sihanoukville Limanı’ndan gelen başka bir ikmal hattı vardır. Ho Şi Minh Yolu, takviye kuvvetlerin sızma güzergâhı olması bakımından, daha önemlidir. 1966’ya kadar yılda 50.000’den fazla savaşçı geçiyordur. Ayrıca, ormanda saklanan savaşçıları havadan vurmak son derece güçtü.
“ Kabul edilmesi gereken bir şey vardı ki Amerikan savaş çabaları konvansiyonel operasyonların çok üzerinde idi. Güney Vietnamlılarla işbirliği içinde yürütülen bazı ümit verici kontrgerilla programları da başlatılmıştı. Bu program çerçevesinde deniz piyade birlikleri yaşamak üzere Vietnam köylerine gönderiliyordu. Piyadeler bu köylerde Halk Kuvvetleri milisleriyle birlikte halkı koruyordu. Sivil Gayrinizami Savunma Grupları, CIA ve Özel Kuvvetler personeli de etnik azınlıkları seferber etmeye çalışıyorlardı.” (syf.173)
Emrine verilen kuvvetlerin istikrarlı bir biçimde artmasına karşın Westmoreland, üzerine titrediği hedefine, Hanoi’yi takviye ettiğinden daha fazla komünist öldüreceği “kavşak noktasına” asla ulaşamamıştır. Amerikalı komutanlar genellikle abarttıkları ölü sayısı için büyük bir hevesle övgü beklerken, Güney’deki düşman sayısı düzenli biçimde artmıştır. Resmi Amerikan ordu tahminlerine göre Güney’de 1965 sonunda 134.000, 1967 sonuna 280.000 komünist gerilla ve nizami Viet Minh askeri vardır. CIA ise gerçek rakamların çok daha fazla; 1968’de 500.000’in üzerinde olduğuna inanıyordur. Komünistler sarsıcı zayiatlar verdiği halde bu fazla bir değişiklik yaratmamıştır.
“Kuzey Vietnam, kamuoyu baskısından etkilenmeyen bir diktatörlüktü. Amerikan kamuoyu ise zayiatlar karşısında aşırı duyarlıydı. Onca Amerikalının yaşamını feda etmesine karşılık çok az bir gelişme kaydedilmesinin belli olması üzerine halkta savaş aleyhtarlığı arttı.” (syf.174)
Hanoi, Amerikan kamuoyu üzerinde bilinçli bir kampanyaya başlayıp savaş karşıtı aktivistleri teşvik edici propaganda yapmıştır. En bilinen örneği 1972’de Jane Fonda’nın ziyareti olmak üzere bazı aktivistler Kuzey’i ziyaret etmiştir. Hanoi tarafı Vietkong’un Kuzey’de bağımsız olduğunu, Ho Şi Minh ve diğer Kuzeyli liderlerin aslında Komünist olmadığını ileri sürmüştür. Bu mitlere Batı’da pek çok kişi inanmıştır. Westmoreland ve ordudaki pek çok meslektaşı aşağılayıcı bir yenilgi Vietnam’ı terk ettikten yıllar sonra hatalı taktiklerinin sonucunu siyasi üstlerine, özellikle Başkan Lyndon Johnson ve Savunma Bakanı Robert McNamara’nın üzerine yıkmak istemişlerdir. Fakat Johnson, Hanoi’nin müttefiklerinin, Çin ve Sovyetler Birliği’nin savaşa karışmaları korkusuyla Kuzey Vietnam’ın bombalanmasına müdahale etmekle birlikte, Güney’deki savaşa hiç müdahale etmemiştir.
General Võ Nguyên Giáp, 30 Ocak 1968’de 84.000 savaşçıyla Saygon ve Güney’in diğer büyük şehirlerine sürpriz bir taarruz başlatmıştır. Başkent’in sakinleri 31 Ocak sabahı saat üçte, yakından gelen şiddetli patlama sesleri ve ardından gelen otomatik silah sesleriyle uyanmıştır. Yoğun biçimde korunan ABD elçiliğine girmeyi başaran bir Vietkong intihar timi etkisiz hale getirilmiştir. Giáp’ın 1951’de Kızıl Nehir Deltası’nda yaptığı başarısız taarruz gibi “öldürücü darbe” indirmeye yönelik bu girişiminin bedeli ağır olmuştur. Tahminlere göre 37.000 komünist öldürülüp 5800’ü esir alınırken sadece 1001 Amerikalı ve 2082 Güney Vietnamlı asker hayatını kaybetmiştir. Hanoi’nin başlatmayı umduğu genel ayaklanma asla gerçekleşmemiştir.Aksine, Vietkong askerinin Hue’da zalimce davranıp şehri kontrol altında tuttukları üç hafta boyunca 2800 sivili infaz etmesi, Güney’de halkın büyük tepkisine yol açmıştır. Fakat Hanoi askeri açıdan başarılı olamadığı halde Tet Saldırısı paha biçilemez bir propaganda fırsatı yaratmıştır.

Westmoreland’ın Kasım 1967’de savaşın sonunun yaklaştığına yönelik iddiası gibi resmi açıklamaların itibarı kalmamıştır. Başkan Johnson 1968 Mart’ının son günü, akşam 9’da Beyaz Saray’da bir açıklama yapmıştır. Vietnam Savaşı en üst düzeydeki kurbanı, Johnson’ın başkanlığını almıştır. Başkan bundan dokuz gün önce de Westmoreland’i rahatlatmış, onu genelkurmay başkanlığına getirmiştir. Generalin daha fazla asker talebiyse reddedilmiştir. Bu savaşın yolunda gitmediğinin, yani kamuoyunun zaten bildiği bir şeyin üstü kapalı bir biçimde kabul edilmesiydi. Halka hitap etmesinden kısa bir süre önce Gallup anketine katılanların sadece yüzde 26’sı Johnson’un Vietnam’a yönelik politikasını onaylamıştır.
“Onurlu Bir Barış”
“Giap ertesi yıl Güney’e karşı bir konvansiyonel taarruz daha başlattı. Bu 1951 ve 1968’deki hataların bir tekrarı gibiydi. Gayrinizami bir çatışmayı vaktinden önce bitirmeye çalışmak gerilla ve kontrgerilla kuvvetlerine çok pahalıya mal olabilir. Bu tür bir savaşta zafere giden kestirme bir yol yoktur. Giap aslında sabır konusunda iyi bir örnekti; savaştığı Fransız generallere veya onların yerini alan Amerikalılara göre daha uzun vadeli bir görüşe sahip olduğu kesindi, fakat sonu hüsranla bitecek vakitsiz saldırılar gerçekleştirmeye de meyilliydi. Bu ise Giap’ın tüm zamanların en başarılı stratejistlerinden biri olarak ünvanını zedeliyordu. Amerikan kara birliklerinin sayısı azalmasına rağmen 1972 Paskalya Saldırısı, Güney Vietnam Silahlı Kuvvetleri ve Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından ezildi. Hanoi ve Haighong Limanı’nın bombalanmasının ardından, Hanoi Hükümeti Ocak 1973’te savaşa en azından geçici bir son vermek amacıyla, Paris Barış Antlaşması’nı imzalamaya hazırdı.” (syf.176)

Yeni ABD başkanı Nixon “onurlu bir barış” yapıldı diye söylese de, güneyde kalmaya devam eden 150.000 komünist asker, antlaşmayı ihlal etmeye başlamıştır. Buna rağmen ABD Kore Savaşı’nda olduğu gibi asker bulundurmaya devam etseydi Güney Vietnam varlığını sürdürebilirdi. Ancak kamuoyunun savaşa karşı çıkması ve Nixon’un oyların yarısından fazlasını alarak tekrar seçildiği halde halk desteğini yerle bir eden Watergate Skandalı bunu imkânsız kılmıştır. Çin ve Sovyetler Birliği’nin Kuzey’e desteği devam ederken, Güney’e yapılan Amerikan yardımı 1974’te tamamen kesilmiştir. 1975’te gerçekleşen bu Kuzey Vietnam işgali Güney’in hızla çökmesine sebep olmuştur.
Yirmi yıllık savaşı gerillalar değil, Rus tankları da kullan Kuzey Vietnam nizami ordusu sona erdirmiştir. Ancak, Amerikan halkının savaşı devam ettirme isteğini yıpratarak nihai komünist zaferi sağlayanlar gerillalar olmuştur. 1969’da ölen Ho Şi Minh, emperyalist ve feodal güçlere karşı verilen uzun mücadelenin sonunu görecek kadar yaşamamıştır.

“Amerikan tarihinin en ağır askeri yenilgisine kaypak siyasi liderliğin payı hiç kuşkusuz büyüktü ama konvansiyonel olmayan bir savaşı, konvansiyonel strateji uygulamaya kalkışarak çözmeye çalışan kalın kafalı bir askeri kurumun payı da az değildi.”
“Radikal şıklık” çağında gerillaların Amerika ve müttefiklerine karşı kazandığı tek ülke Vietnam değildi…
Kızıl Gömlekliler, Osman Pamukoğlu
