Kimse Hiç Kimse Gibi Değil
26 MART 3 dakika, 24 saniye 3 dakika, 24 saniye.
1935-1967 yılları arasında yaşamış olan Furuğ Ferruhzad, modern İran Şiiri’nin en önemli figürlerinden birisidir. Gerek sıradışı yaşamıyla bir kadın olarak gerek modern şiirin öncülerinden birisi olması açısından etkileri günümüzde hâlâ eder. 32 yıllık yaşamına sadece şiiri değil, nerdeyse sanatın tüm alanlarına yönelik bir ilgiyi sığdırmış; resimle, tiyatroyla, sinemayla ilgilenmiş; oyunculuk, yönetmenlik yapmıştır. Yaşadığı dönemin İran’ında siyasi anlamda olup bitenlere ilgisiz kalmamış, hem kişiliğiyle hem de yaşamsal faaliyetleriyle eleştirilerini ortaya koymuş, eserlerine yansıtmıştır. Klasik şiirle modern şiirin kesişme noktasına denk düşen bir dönemde yaşaması; ilişkili olduğu çevrelerin dönemin en önemli şairleri olması ve şüphesiz hem sinemacı hem önemli bir öykü yazarı olan İbrahim Gülistan’la tanışması onun varlık ve şiir dünyasının şekillenmesinde ciddi katkılar sağlamıştır.
Füruğ Ferruhzad Belgeseli - Yelda Alp'in sesinden
Bu video ile tanıdım onu. Payına düşeni yaşadı, dünya şiirinde derin izler bıraktı dizeleriyle..
Hala bu derinliği anlamıyorum , anlayamıyorum . Sanırım benim payıma düşende bu..
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle ‘günaydın’ diyen.
yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini.
ah..
budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ‘ellerini
seviyorum’ diyen
sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklardır..
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kızıl kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçekyaprağıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece
rüzgarın alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı,
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir imgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.
ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan..
Furuğ Ferruhzad (1935 – 1968)

YEŞIM GÖKTEPE
İlginç bir dönemin ilginç ve bir o kadar güçlü kadını nerelerde ne izler bırakmış kisacik yaşamı ile
Anlamlı ve güzel bir konu seçimi Emrecim