Deliştiren Diyaloglar - Çöküş

03 OCAK 2 dakika, 40 saniye 2 dakika, 40 saniye.

…Her şey birden bire boka sarmıştı. Birden bire. Aniden. Evleri bile ayırmıştık. Sebep? İnanın ki bilmiyordum… Sonbahar hüznüne yakışan bir Pazartesi sabahı, Berna’yı arayıp Beşiktaş’ta bir kahvaltı salonuna çağırdım. Çaylarımızı höpürdetirken, bütün sorunları tatlıya bağlamayı planlıyordum… Tam otuz dakika tırnak yedim. Stresten. Sonra Berna kahvaltı salonundan içeri girdi. Ağzımda biriktirdiğim tırnakları tükürdüm. Gülümseyerek karşıladım onu. Gözleri kıpkırmızıydı. Saçları dağınıktı. Burnunun üzerindeki çiller, bu mutsuzluk yüzünden pıt pıt dökülüyordu. Aramızda olup biten sorunu bilmiyor olmama rağmen, suçu, kabahati ya da neyse işte onu peşinen kabullenip sohbeti neşe ile başlatan taraf oldum:

- Sana omlet söyleyeyim mi, yanında da şekersiz çay? Bak, çok lezzetli. Yumurta yemezsin sen şimdi, biliyorum. Fakat tavuklara Beethoven dinletiyorlarmış. İşte bütün lezzetin sırrı, buradan geliyormuş. Beethoven’den yani. Oysa bir Koray Avcı dinlet bakalım, aynı randımanı alabiliyor musun! Tavuk da olsa, kaliteden anlıyor...

- Canım hiçbir şey yemek istemiyor!

- Berna! Seni, zavallı yüreğimin en ılıman bölgesinde arazi sahibi yapmışken, sürekli soğuk mevsim düşlemen niye? Senin yüzünden düşen yıldızlar, benim dünyamda koca koca yaralar açıyor. Anlat artık şu meteor yağmurunun sebebini. Bilmeden bir şey mi yaptım, bir kabahat mi işledim?

- Bunun seninle bir ilgisi yok. Kurduğum düşlerden, planlardan uzaklaşmaya başladığımı hissediyorum. Hepsi bu!

- Hayallerinin önüne baraj mı kurdum? Sen bir şeyi başarmak istedin de karşında mı oldum? Birlikte yapalım, birlikte başaralım. Ne istiyorsan, ne arzuluyorsan ve ne düşlüyorsan…

- Sorun da bu zaten! Bak! Ben, her zaman tek başıma olmayı istedim. İstanbul’a bunun için geldim. Para kazanmayı, okulu bitirmeyi, yemek yapmayı, bulaşık yıkamayı, kendimi savunmayı, dil öğrenmeyi istedim. Bütün bunları yaparak varlığımın kuvvetini ölçmek istedim. Başarmaya başladığımı düşünürken, birden bire seninle tanıştım. Tek başımaydım. Sonra iki olduk. Hatta üç olacağız! Üç beş yıl sonra, kucağıma iki çocuk tutuşturup, bu günlerin özlemini duyarak mutsuz bir evlilik geçirmek istemiyorum. İçimde ukte kalsın istemiyorum. Anlıyor musun? İkimiz için de en sağlıklı karar bu!

- Edebiyat yapıyorsun!

- Onu en iyi sen yaparsın!

- Peki, unuttuğun bir şey yok mu? O, ne olacak?

- Artık onun için bir isim düşünmene gerek yok...

- Nasıl yani? Neden?

- Aldırdım!

- Berna! Söylediklerin bir kurşun şekline bürünüp kalbime saplanıyor. Bunlar şakaysa, hiç komik değil! Gerçekse, atarım kendimi Boğaziçi’nden! Ne söylüyorsun?

- Sana, beni anlamaya çalış demeyeceğim. Şu an çok zor. Zamanla. Bunun ne kadar isabetli bir karar olduğunu zamanla anlayacaksın... Hoşçakal!

PRIMA DONNA

Sevgili İbrahim, Bernayı bi salacaktın kendi haline, o hep tek olmuş. Sen de olsan başkası da olsa çift oldu mu, yine böyle başına buyruk
davranacaktı. Ama sen ona şiirler söylemeseydin, umursamasaydın peşinde köpek olurdu... Ben bu ilişkiyi böyle yordum..

07 MAY 2021 İbrahim Başeğmez

İBRAHIM BAŞEĞMEZ

Bu konuda bir yorum yapmak istemiyorum :)

07 MAY 2021

HASAN ÇAĞLAR

Berna tam adına yakışanı yaptı. Bravo vallahi...

03 OCA 2021 İbrahim Başeğmez