Bir iç çekiş öyküsü...
16 MAYIS 4 dakika, 15 saniye 4 dakika, 15 saniye.
On üç yaşında yatılı okulun kapısından annemle babamın gidişiyle başladı ilk yalnızlığım ve kalabalıklığım.
Hep yer yatağında yattığımdan mütevellit ranzaya çarşaf geçirmeyi bilmediğimden o gece meb logolu kırmızı keçe battaniye altında sabaha kadar gözümü kırpmadan oturuşumdu büyüdüğümün kanıtı.
4 sene kaldım orda. Hayatı kendi başıma yaşayacak kadar çok şey öğrettiler bana. Kan bağı olmasa da seni düşünen insanların olduğunu anladım.
Hastalandığımda iğne olmamak için köşe bucak kaçarken 1.55 boyu ile elinde iğne ile bahçede beni kovalayan öğretmenlerim de oldu.
Her gün kuru fasulye yemekten isyan ettiğimde o kuru fasulyenin bir gece önceden ıslatılıp uzun uzun pişirildiğini anlatan öğretmenlerim de.
Çıplak kadın karikatürleri çizdim diye azarlandığım yer de orası.
100 tane sürahiye tek tek su doldurup arabaya yükleyip hepsini devirdiğimde azarlanmadığım ama ağaçtan ayva çaldığımda azarlandığım yer de orasıydı.
Bilgisayara msn yüklemenin yasak olmasına rağmen yükleyip Halime ablanın msnde biri ile tanışıp kaçtığında faturanın bana kesilmesi de.
Düştüğümde yaralarımı saranların olduğu yer de.
Özge’nin ilaç içip intihar edişini, karnı ağrıyor diye nöbetçi öğretmeni kandırıp hastaneye götürüşümüzü, doktora saklaması için yalvarışımızı, gizli gizli yurttan kaçışlarımızı…
Başkalarının sorumluluğunu almanın kendi sorumluluğunu almaktan daha zor olduğunu öğrendiğim yer de orasıydı.
Teoman dinlediğimiz günleri, sırf güzel diye herkesin etrafında toplaştığı kızları.
Ama kendin olmanın eninde sonunda kazandığını öğrendiğim yerdi orası.
Talip Hoca’nın karşı sınıfın camından sınavda kopya çekerken bizi görüp, bütün girdiği sınıflarda kopyacı Tuğba diye anlatışı…
İstiklal Marşı’nda dayanamayıp gülmemle bütün okulun ve müdürün gülmeye başlaması ve müdürün birdenbire sinirlenip ayakkabısını çıkarıp fırlatması ile okulun en saf çocuğunun alnına isabet etmesi ve o çocuğun bir daha asla benle konuşmaması da…
Esra’nın sıcak Afyon ekmeği soğumasın diye kazağının içine sokarak koşa koşa yurda gitmesi… Ekmeğe karabiber döküp yiyişlerimiz.
Yurda geç kaldık İshak Hoca kızacak diye koşarken Rahime’nin ayağını burkması ve onu sırtımda taşıyışım. Afyon sokaklarında amaçsızsa dolaşmalarımız.
Daha o yaşta zengin ve ilgisiz babası yüzünden alkolik olan Yusuf.
Etütlerde sessiz halay çekişlerimiz.
Bekçi İsmail abinin çöpte bulunmuş bebek olduğunu duyduğumuzda ağlayışlarımız.
Freud’u ilk duyuşlarımız…
Azaklı hocamızın Jan Jak Russo ya göre diye başlayan cümleleri…
Ayetel Kürsi’yi sıraya kopya yazarken bismillah diyişlerimiz.
Evci gidenlerin dönüşte getirecekleri bükmeleri sabırsızlıkla bekleyişlerimiz.
Elektrik gitti diye kıyamet başladı diye korkan çömezleri hayalet kılığında korkutuşlarımız.
Kendi kendine yürüyen çamaşır makinesini tutmaya çalışmalarımız.
Yemekhanede çuval çuval soğan patates doğramalarımız.
Rahime ile valiz taşırken valizin yırtılması ile yola saçılan iç çamaşırlarımız.
Benim pantolonlarımın hep başkasının dolabından çıkışı.
Pelin’in kaşlarını alışı. Dilara ‘nın saçlarını boyayışı.
Mezuniyette babaanne eteği giyişim.
Veli’ye olan platonik aşkım.
Resim odasında tiner koklarken uyuya kalışlarım…
Cankan şarkıları…
Devletin ayda bir verdiği 5 liranın sinema, pide ve ayrana yettiği günlerdi…
Ne çok şey sığmıştı 4 seneye. Yatılı okul insana erken yaşta hayatı öğretiyordu. Orada öğrendiğim ne varsa hepsi gerçekti. Saf ve temiz duygularla sevmiştik birbirimizi.
Ne olduysa ondan sonra oldu, biz gerçek hayatı öğrenememiştik.
Biz gerçek duyguları öğrenmiştik ve kendi küçük gezegenimizdeki gibi sanıyorduk her şey.
Büyüdüğümüzde de gerçek duygularla yanlış insanları sevdik.
Oradan çıktıktan sonra gerçek hayatın acımasız, kindar, kötü ve güvensiz olduğunu beynimize kazıya kazıya öğrettiler.
Hayat akıp giderken avuçlarımdan eğilip yerden toplayamıyordum artık parçalarımı. O yıllardaki gibi cesur ve korkusuzca tüm duygularımı ifade edebilmeyi çok özledim.
Yıllar önce kapatıldı okulumuz. Her güzel şey gibi onu da yok ettiler. Oysa koca koca ağaçları vardı bahçesinde gölgesinde çekirdek çitlediğimiz.
Afyon Öğretmen Lisesi yatakhanesinde 2003-2007 yıllarında yaşayan tüm öğretmenlere ve devrelere selam olsun.
DENIZ İREVÜL
Yaşadığınız her bir an ne kadarda kıymetli... okulunuzun kapanmasına çok üzüldüm gerçekten, çok güzel bir iç döküm olmuş yüreğinize sağlık

FATOŞ ERTÜRK
Hayat insana neler öğretiyor çok güzel bir yazı olmuş emeğine sağlık anılar yaşanmışlıklar herzaman çok değerli